Güney Arapçası’nın en eski şekil veya lehçelerini bazı kitabelerle tanıyoruz ki bunlar Minae [59] Sebâ [60] Katebân ve Hadramut kitabelerinde [61] görülen eski lehçelerdir. Bunların bir nevi devamı olan bugünkü bazı lehçeler de [62] aynı grupta toplanır.
Bu tasnifte. Kuzey Arapçası tâli grubunda, klasik Arapça [63] çekirdek olmak üzere onun bağlı bulunduğu eski ve yeni lehçeler toplanır. Sadece Arapça, Arap dili denildiği zaman, umumiyetle klasik Arapça ve geniş manasıyla da klasik Arapça ile birlikte onun bağlı olduğu veya ona bağlı olan lehçeler manzumesi kastedilir.
Bütünü ile bu Arapça’nın tarihi, gelişme ve yayılma safhaları bazı ara devreler birleştirilmek suretiyle sadeleştirilmiş bir plan içerisinde şöyle hulâsa edilebilir:
1) Eski Arapça.
2) Klasik Arapça ve ona kaynak olan eski edebî lehçeler. [64]
3) Orta Arapça.
4) Yeni [65] Arapça.
5) Bu son iki safhada edebî yazı diline müvazî olarak devamlı gelişen mahallî lehçeler.
1) Eski Arapça
Eski Arapça’nın hususiyetleri ve geçirdiği safhalar hakkında bilgilerimiz bazı eski kitabelere, bir dereceye kadar da Araplar’la münasebetleri olmuş kavimlerin metinlerinde geçen kabile, şahıs ve yer adlarına dayanmaktadır.
Bugün en eski Arapça vesika, milâttan önce 853-626 yılları arasında Asurlular’ın Aribiler’e [66] karşı yaptıkları savaşlara dair Asurî metinlerinde geçen kırk kadar has isimdir.
Araplar’a ait en eski kitabeler, tahminen milâttan önce VI. yüzyılın ortalarına kadar çıkan ve müsned denilen Güney Arabistan yazısından gelişmiş bir hatla yazılmış, sayılan çok fakat dilin yapısı ve hususiyetlerini aksettirebilecek uzunluk ve zenginlikte olmayan metinlerdir. Bunlardan Medâinü Salih’in biraz güneyinde. Kuzey Hicaz’da el-Ulâ ve civarında Dîdânî ve ühyânî kitabeler [67] Sînâ. Ürdün ve Güney Filistin’de, hatta Mısır’da bulunan binlerce Semûdî kitabe ile başta Suriye’de Şam’ın güneydoğusunda volkanik bir bölge olan es-Safât’ta, ayrıca Ürdün’de, Kuzey Hicaz’da bulunan ve sahiplerinin Semûdîler’le yakın akrabalıklan anlaşılan Safâtî kitabeler, Arapça’nın, Güney Arabistan kültürünün hâkim olduğu uzun devreden kalma vesikalar olup çoğu ticaret yolları üzerinde kayalara kazılmış isimlerden ve kısa hâtıra kayıtlarından [68] ibarettir.
Daha sonra Arapça’nın teşekkülüne müessir olan Ârâmî kültürü IV. yüzyıldan itibaren tesirini kaybetmeye başlamıştır. Araplar kendi kitabelerinde Nabat dil ve yazısını kullanırlarken daha sonra bitişik Nabat yazısından Arap yazısı doğmuş ve Nabat dilinin yerini de Arapça almıştır. Bu bakımdan milâdî 328 tarihli en-Nemâre kitabesine, Nabat dilinde olmakla beraber, daha önceki devirlerden kalan vesikalann Arapça’sından farklı ve klasik Arapça’ya çok yakın bir Arapça’dan bazı unsurlar taşıdığı için ayn bir ehemmiyet verilir. “Bütün Araplar’ın meliki” İmruülkays’ın mezar taşındaki bu kitabenin yazısı da Nabatî yazıdan Arap yazısının doğuşuna doğru meydana gelen gelişmeleri aksettirme bakımından [69] halen mevcut en eski vesikadır. Böylece artık mevcudiyeti anlaşılan klasik Arapça milâdî 512 tarihli Zebed, 528 tarihli Üseys ve 568 tarihli Harran kitabelerinde açıkça ortaya çıkmaktadır.
Kaynak:DİA